Deneyim

“Benim hayatım kitap olur, ne röportajı…”

Bu sıralar Özgür Gelecek gazetesinin Yeni Kadın sayfalarında “Paylaşıyoruz” başlıklı yazılar yayımlanmaya başladı. Dikkatimi çekiyordu o yazılar. Yeni Demokrat Kadınlar, kendilerine dair ve kendilerinden birer parçayı paylaşıyorlardı gazete okurlarıyla.

Düşünüyorum da, bu o kadar kıymetli bir şey ki… Hep yalnızca bizim başımıza geldiğini ve kader diye düşündüğümüz şeyleri başka kadınların da yaşadığını keşfetmemize olanak sağlıyor.

Ve bir de “paylaşmak”, ne güzel kelime! Bencilliğin her adımda yüzümüze vurduğu küçük burjuva yaşamlarımızda paylaşmak hem zor hem de çok kıymetli… Hele de yaşadıklarını bugüne kadar tüm çıplaklığıyla kimseye anlatamayan, konuşması başkalarının tahakkümüne bırakılmış kadınların duygularını, düşüncelerini paylaşmasının değeri gerçekten büyük.

 

Kendini “paylaşamayan” bir kadın; Fadime

Gazetede “Paylaşıyoruz” başlığıyla yayımlanan yazıları gördüğümde aklıma gelenlerden biri de bu köşeye taşınamayan kadınların varlığıydı. Bazı kadınlar daha “şanslıydı”, çünkü kendilerini anlatabiliyor ve bize açabiliyorlardı. Ya kendini açamayan ve kendini “paylaşma” imkanı olmayan kadınlar?

İşte o zaman da aklıma o kadınlardan birini bu köşeye taşımak geldi. Ben ona Fadime diyeceğim, Fadime Teyze…

Gazetedeki “paylaşıyoruz”u anlattım Fadime Teyze’ye… Dedim, “gel seninle röportaj yapalım!” “Aman kızım, sen de! Ne röportajı… Benim hayatım kitap olur!” dedi. İkna etmek için biraz uğraştım açıkçası.

Fadime Teyze “ben hiç evlenmedim, biliyor musun? Ama 3 çocuğum var” diyor gülerek. Bu cümleyi duyan herkes gibi “nasıl yani?” diye soruyorum hemen. Daha da artıyor gülmesi. Meğerse çocuklarının babası ile arasındaki “imam nikahı” resmiyete dökülmediği için kimliğinde hep “bekar” kalmış.

 

“Sen bunun aklına uyma!”

Fadime Teyze Tokatlı… 1948’de köyün birinde doğmuş. Çocukluğuna dair pek bir şey anlatmıyor. Zaten bir çocukluğu olmamış ki, anlatsın… Henüz 13 yaşında, ilkokulu yeni bitirmişken; kendisinden 10 yaş büyük komşu oğluyla evlendiriyorlar. Oysa okumayı o kadar çok ister ki Fadime Teyze, bu isteğini yıllarca kaybetmez. Yıllar sonra bir başına kaldığında köyündeki onlarca çocuğun okumasına yardım ederek, bu isteğini yaşatır.

Bunun cezasını yine Fadime Teyze çeker, tam 7 yıl çocuğu olmaz. “Tutan 2 çocuk da düşük oldu” diyor Fadime Teyze. 7 yılın ardından 3 çocuğu oluyor.

Evlendikten bir süre sonra Niksar’a yerleşirler. Kaynının (eşinin erkek kardeşi) arazisinde çalışmaya başlar Fadime Teyze. Eker, biçer… Sonra kendilerine bir ev yapmaya karar verirler. Eşine “Gel, evi buraya yapmayalım. Yeni yer alalım” der ama eşi kendisini dinlemez. Hatta bunu duyan kaynının sözlerini bile net bir şekilde hatırlıyor Fadime Teyze. O sözleri 2-3 defa tekrarlıyor ve anlıyorsunuz ki, Fadime Teyze’yi yaşamı boyunca en yaralayan sözlerden biri de bu olmuş: “Burası bizim gibi kaç ite yeter… Sen bunun aklına uyma!

Ne kadar tanıdık bir cümle değil mi? Kadına takılan “eksik etek”, “yarım akıllı”, “şeytan” gibi sözcüklerden ruhunu almış bir cümle bu! Kadının aklına uyulmaz-mış! “Kadın aklı” hep aşağılanır ya… İşte bu aşağılama çok zoruna gider Fadime Teyze’nin.

Evi elleriyle yapar Fadime Teyze. Sırtı, ev için taşıdığı çam ağaçlarından yara-bere içinde kalır. Evi yaparlar sonunda. O arazideki emekleri sonunda kaynını da evlendirirler. Sonra kaynı eve el koyar ve ortada kalırlar.

 

“Gurbetten korkardın, bak peşini bırakmıyor”

Niksar’da yaşarlarken, arazide olmanın bir getirisi olarak yılanlarla hep iç içelermiş. Fadime Teyze, yılandan çok korkarmış. “Korkumdan geceleri uyuyamazdım. Eşim hiç umursamazdı!” “Kaynım, ‘yılanlara alışayım’ diye dışarı atardı beni…”

’74’te İstanbul’a gelirler. Gurbet zor gelir Fadime Teyze’ye… Zaten geldikten kısa bir süre sonra 16 yaşındaki küçük ve sevimli kardeşi denizde boğulunca iyice zindan olur İstanbul. Kardeşinin acısını hala taşıyan Fadime Teyze, “Hayat bana çok acı geldi, kızım” dedi.

Bu acının ardından evlerine yeni yeni acılar çöreklenir. Çok sigara içen eşi akciğer kanserine yakalanır ve yaşamını yitirir. 3 çocukla baş başa kalır Fadime Teyze. Alır çocuklarını Tokat’a geri döner. Senelerce eşinin ölümüne inanamaz, hep içinde “bir gün gurbetten dönecek” hissi kalır. “İntihar etmek için çok köprüye gittim. Ama ‘pisti, kendini temizledi derler’ dedim kendi kendime. ‘Geri dön, kurtuluş yok, çalış’ dedim, vazgeçtim!”

Birilerinin yardımı ile ayakta durmak Fadime Teyze’ye zor gelir. Onun yerine doktor yanında, fidanlıkta çalışmaya, ev işçiliği yapmaya başlar. Evine tüpünü, şeker-un çuvallarını kendisi taşır. Yani “evin erkeğinin yapması gereken işlerin” hepsini yapar. Fadime Teyze, işe giderken hep kendi kendine konuştuğunu da söylüyor, “Bak gurbetten korkuyordun. Gurbet hep peşinden geliyor”!

3 çocuğunu böyle yetiştirir, okutur. Çocuklarının üçü de aynı sene şehir dışında (biri Wan’da, biri Kayseri’de, biri de Samsun’da) okul kazanır ve okumaya giderler. Bu yalnızlık, Fadime Teyze’ye ağır gelir, ama yine de çalışmaya devam eder.

Fadime Teyze, şimdilerde torunlarıyla, İstanbul’u semt semt, sokak sokak geziyor. Rami’yi, Sarıyer’i, Sancaktepe’yi… adımlıyor. Kimi kınayarak kimi takdir ederek, “kadına bak, bu yaşında nasıl geziyor” diyor ardından. Ama kimse bilmiyor ki, Fadime Teyze artık taşıyamadıklarını taşırıyor her sokağa. İçinde yıllarca biriktirdiği acıları, bastırılmışlıkları, hüzünleri; çok da sevmediği İstanbul’un sokaklarına bırakmak ve biraz nefes almak için… Biraz nefes…

(Bir YDK’lı)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu