Röportaj

“Ayrımcılık ve nefret suçları temel mücadele alanlarımız”

onur haftası

İzmir: İzmir’de Gezi İsyanı’ndan sonra 2013’te yapılan ilk Onur Yürüyüşü’nün ardından bu yıl ikincisi düzenlendi. Yıllardır farklı isimlerle, şimdi ise Siyah Pembe Üçgen Derneği ismiyle mücadele veren dernek aktivistleri ile yürüyüş öncesi biraraya geldik.

– Siyah Pembe Üçgen Derneği’ni kısaca tanımak istersek…

– Erdem Gürsu: Çok belli bir miladımız yok aslında, İzmir’de eşcinsel tarihi çok eski, onu soracak olursanız. Biz 2001 yılında kurulan Pembe Üçgen örgütlenmesini miras alarak devam ettik. Önce Kaos GL İzmir adıyla başlamıştık, düşüncelerimizin çok ters olduğu bir dergi ya da algı değildi. Ama sonra çok merkez-taşra ilişkisi, yani LGBTİ örgütlenmesine ters merkez-şube meselesi oldu, biz de dernekleşmeye gittik.

Sonra Pembe Üçgen dönemine atıfta bulunmak için Siyah Pembe Üçgen ismiyle kurulduk. Siyah Üçgen o dönem eklenmemiş, sonradan biz biraz daha kadınların görünürlülüğünün es geçildiğini düşündüğümüz için Siyah Üçgen’i de yeni örgütlenmemizde ekledik. Bilmeyenler için kısaca şöyle bir açıklama yapalım; Pembe Üçgen, Siyah Üçgen Nazi dönemi Almanya’sının yaftalama etiketi gibi, Pembe Üçgen eşcinsel erkekler, Siyah Üçgen lezbiyenler için bir damga olarak kullanılmış, tabii pek çok cins var hepsi için tek tek üçgenler kullanmamışlar.

– İzmir’de mücadeleye başladıktan sonraki sürecinizi bize biraz anlatın isterseniz?

– İlk etkinliğimiz nefret suçları ile mücadele haftasında oldu, bu aynı zamanda kuruluşumuzun da etkinliği oldu. 2009 yılında yaptığımız bu etkinliğin bu yıl 6. yılını geride bıraktık. O dönemden beri ayrımcılık ve nefret suçları bizim en temel çalışma alanımız; yani cinsel kimlik önceliğinden yapıyoruz ama bu demek değildir ki etnisite, din, dil, renk gibi mücadele alanlarına kendimizi kapatıyoruz. Sadece bu yönlü politika üretiyor değiliz. Zaten bana sorarsanız LGBTİ örgütlenmesi içerisinde birlikte yol alan, geniş perspektiften bakabilen, bazılarının o yoldaşlık dediği kültürü bence en iyi kurabilenlerden biridir derneğimiz.

Özellikle LGBTİ mücadelesinde görünürlüğün ne kadar çok olursa, yani toplumsal anlamda, toplumun seni kabul etmesi anlamında en görünür trans bireyler olduğu için, yani yaşam hakkına en fazla saldırı olan bireyler olduğu için o alana dair çalışmalarımız daha fazla oluyor. Ama geylerin, lezbiyenlerin görünürlüğü de daha farklı sorunlar yaratmaktadır, birazdan o kısma gireriz. Yavaş yavaş yeni çalışma alanları oluşturmaya çalışıyoruz.

 

“Gezi fark edilmemizi sağladı”

– Medusa: Ben Medusa, gönüllü olarak birkaç senedir buradayım. Neler yapıyoruz? Erdem’in başladığı kısımdan devam edeyim: Genelde bu yıl daha çok Ege’deki üniversitelerde davet edildiğimiz panellerde söyleşilere katıldık. Gezi süreci, heteroseksist insanların bizi fark etmesine olanak sağladı bence, ancak yanlış bilgilendirmeyi önlemek açısından bir sunum hazırladık. Bize gelen soruları orada cevapladığımız konuşmalara, söyleşilere gittik. İnsanların kafalarında homofobiyi, transfobiyi yaratan şeylerin ne kadar asılsız olduğunu fark etmesini istiyoruz aslında, genelde olumlu geçti.

– Erdem: Son dönemlerde çalışma alanlarımız biraz daha oturdu. İzmir’de ihlal edilen yaşam hakkı, barıma hakkı için çok refleks, anlık müdahaleler yapmak gerekiyor. Bunun için çok daha uzun bir zaman ve program gerekiyor. O nedenle geleceğe yönelik daha köklü değişimler için son bir iki sene için başlamış olduk. İzlemler yaparak rapor hazırlıyoruz ve bunu tek başımıza değil Türkiye’deki diğer LGBTİ örgütlenmeler ile birlikte yapıyoruz. Bilgiler tek bir havuzda oluşturulup buradan çıkıyor, o nedenle LGBTİ örgütlenmesi arasındaki iletişimin önemli olduğunu ve çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Başka bir ilde gelişen bir olayla ilgili bir, en fazla iki gün için de anlık refleksler verebiliyoruz.

Bizim kendimize ait çalışma alanlarımız var, Medusa’nın bahsettiği gibi. İzmir’de güzel gelişmeler var. Mesela İzmir Eğitim-Sen 2 No’lu Şube’nin LGBTİ komisyonu var, diğer bir iki şubede de kurulması düşünülüyor.

– Bu komisyonlar oluşturulurken içinde LGBTİ birey olması konusunda ne düşünüyorsunuz?

– Bunu biz yerel yönetimler seçimlerinde de yaşadık, ideal olan açık kimliği yaşayan kimselerin içinde yer alması, ancak bu olmadan sendikalar, partiler, örgütlenmeler kendi tüzüklerinde, programlarında LGBTİ mücadelesine dair bence gerçekten yer verip, uygulanabilir olmasını sağlamalıdır. Yani homofobinin, transfobinin bir tanımı yok, bir suç olarak da yok. Bazılarında var ama eşcinsellere dönük suç olarak geçiyor. Güzel gelişmeler var ama hala bir kısmı defterde, kitapta kalıyor. Sanırım zaman alacak.

 

– Medusa: Ben bir şey daha eklemek istiyorum bu kısma, bu komisyonlar oluşturulurken illa içinde bir eşcinsel, trans olmayabilir ancak bir şekilde bizden ya da başka bir LGBTİ dernekten, örgütlenmeden danışmanlık alması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hiç bilgisi, ilgisi yok; sırf zorunluluktan öyle bir çalışma yapmak ne kadar ulaşılabilir olur? Biz böyle bir teklifte bulunduk. Hatta belediyelere falan diyoruz, açık olarak yani kamuoyuna duyurmadan, o komisyonlarda yer alabiliriz çünkü bizim için doğru bilginin ilk elden alınması önemli.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu