GüncelMakale

ANKARA | Basın emekçisi Eylem: “Sokakları bırakmayarak kendi normalimizi kurabiliriz”

Ankara’da Mezapotamya Ajansı’nda muhabirlik yapan Eylem Akdağ ile sohbet ettik. Eylem pandemiyi, yaşadıklarını, hissettiklerini, gözlemlerini ve düşüncelerini paylaştı.

“Pandemiyi Bir De Bana Sor” kampanyamız kapsamında bir çok farklı meslek grubundan kadınla sohbetlerimiz ve buluşmalarımız devam ediyor. Ankara’da Mezapotamya Ajansı’nda muhabirlik yapan Eylem Akdağ ile sohbet ettik. Eylem pandemiyi, yaşadıklarını, hissettiklerini, gözlemlerini ve düşüncelerini paylaştı.

“3 ay kapalılık süresi vardı zaten hiçbirimiz dışarıya çıkamıyorduk. O süre içerisinde biz görüşmelerimizi online bir şekilde yapmaya devam ediyorduk. O süreçte biz de kendimizi koruma amaçlı pek dışarıya çıkmadık. Fakat 3 ayın sonunda bazı kimseler evde kalmaya devam edebilseler de bizler dışarıda haber takiplerinde olmaya devam ettik. Hatta sağlık emekçilerinin açıklamalarına gittik. Pandeminin yoğun olduğu hastanelere gittik” diye anlatıyor pandemi günlerini Eylem.

Ancak muhabir olarak çalışırken pandemiyi kapmak da pandemiye aracı olmak da büyük risk, bu duygusunu ve önlemlerini anlatıyor: Kendim kapsam bir şey olmaz diyorum ama bu hastalığın gerçekten bulaştırma boyutu var yani başka insanlara bulaştırmaktan korkuyorum. Bir de biz çok insanlı ve çok kalabalık yerlere giriyoruz. Mikrofon uzatıyoruz, insanlara bulaştırma korkusu ve endişesi duyduk hep. Zaten biz kendi korumamızı kendimiz sağlamaya çalışıyorduk, teknik malzemelerimizi sürekli dezenfektan ile sterilize etmeye çalışıyorduk, mikrofonlarımızı streçliyorduk.

Kötü bir süreç, psikolojik olarak çok etkiliyor. Haber yapmak istiyorsun ama dışarıya çıkamıyorsun. İnsanlara ulaşamıyorsun, uzaktan yaptığın haberler de içine sinmiyor. Renkli haberler çıkartamıyorsun mesela. Bu süreçte en çok kadınlara yönelik saldırılar arttı ve biz de kadınların seslerini duyurmaya çalıştık. Pandemide de en çok kadınların omuzlarına yük bindi, 2 defa 3 defa daha ağırdı kadınların yükü. Ev işleri, kendi işleri, çocuklarla ilgilenme, hasta bakımı, sürekli evde olan erkek ile uğraşma filan derken bütün yük kadınlarda oluyor. Tüm bunlarla ilgili biz de kadınların seslerini duyurmaya çalıştık. Pandemi sürecinde erkek şiddeti büyük bir artış gösterdi biz de bu artış ileilgili haberleri çoğalttık, kamuoyuna bu oranları ve olayları duyurmaya çalıştık.”

Peki “normalleşme”?

“Biz zaten sendikalarla vs. bu süreçlerde çok görüşmeler yaptık hala da yapıyoruz. Yeni normalleşme dedikleri şeyin kesinlikle doğru olmadığı açıktı yani. Bizler de bu kanaatteyiz zaten. Çünkü normalleşme adı altında sadece kendi çıkarları yönünden uygulamalara giriştiler. Mesela pandemi sürecinde infaz yasasını geçirdiler ve kadın katilleri, tacizciler, tecavüzcüler, istismarcılar dışarıya çıkartıldı. Kadın katliamlarının ve şiddettin oranları bu sebeple bu kadar arttı.

3 aylık süreçte iktidar resmen pandemiyi fırsata çevirdi. Yeni normalleşme denilen bu zamanlarda ise Ankara’da bize yansıdığı kadarıyla şu anda günlük 2 bini aşan vaka var. Sendikalarla görüşmelere gittiğimizde de söyledikleri şuydu; bu normalleşmenin kesinlikle kontrolsüz olduğu, zaten sadece turizm alanı ve AVM’lerin açıldığı yani en çok insan kalabalıklarının olduğu yerler, şu anda hasta oranlarında müthiş bir artış olduğu ve giderek devam ettiği, her 10 hastadan birisinin de sağlık personeli olduğu… Yani bu yeni normalleşme diye başlattıkları şey ile birlikte bütün bir toplumun ve en özelde de sağlık personallerinin hatayını riske atmış oldular. Çok sayıda sağlık emekçisinin bu süreçte yaşamını yitirdiğini, enfekte olduğunu, güvencesiz çalıştırıldıklarını söylediler röportajlarda. Son süreçte en çok da sağlık emekçileri eyleme çıktı, seslerini duyurmaya çalıştı. Polis saldırdı, gözaltına alındılar, biber gazı yediler.”

“Bizi basın olarak görmüyorlar”

Kadınların kazanımlarına dönük saldırılara karşı kadınlar pandemi döneminde de sokaktaydı. Tabii hem bir kadın hem de kadınların isyanını sokaklara taşıyan bir muhabir olarak Eylem de… Ancak Ankara gibi bir yerde eylem yapmak, muhabirlik yapmak bir derece gözaltına alınmayı göze almak demek. Hele şimdi bir de ellerinde “pandemi” gerekçesi varken!

“İstanbul Sözleşmesi imzalandığı günden bu yana zaten uygulanmayan bir sözleşme, aynı zamanda sürekli tartışmaya açılıyor. Uygulamaları gerekirken tamamen imzadan çekilme tartışmaları döndürüyorlar. Pandemi sürecinde yaşadığımız buydu, kadınların bir kazanımına daha bu süreç fırsat bilinerek saldırılmaya kalkışıldı. Fakat kadınlar pandemi süreci olmasına karşı sokaklara indirler Türkiye’nin pek çok ilinde. Biz de genelde tüm illerde özelde de Ankara’da bütün eylemleri takip ettik. Zaten Ankara Emniyeti’nin kadın eylemlerine yönelik çok ciddi bir yönelimi ve müdahalesi var. Hemen her eylemde bir müdahale görüyoruz. Son olarak da İstanbul Sözleşmesi ile ilgili Kolej’den başlatılmak istenen ‘yaşam zinciri’ eylemine saldırıldı. Salgın ve trafik gerekçe gösterilerek engellendi kadınlar. Kadınları bir sokağa sıkıştırmak isteyince kadınlar da bunu kabul etmeyerek barikatların açılmasını talep ettiler. Bunun üzerine de polis çok sert bir şekilde kadınlara saldırdı. 5 polis bir kadını yerlerde sürükledi, özellikle saçlarını çekiyorlardı kadınların, nefessiz bıraktılar, işkence görüntüleri vardı yani. Ama orada kadınların direnişini de gördük; bir kadını almaya çalıştıklarında diğer kadınların tutup vermemeleri, ya da birlikte gözaltına gitmeleri gibi kadın dayanışmasını da gördük.

Orada ben de alındım o gün. Muhabir olarak gitmiştim zaten. Alana ilk gittiğimde beni taciz etmeye başladılar, ‘giremezsin’ diye, ben muhabir olduğumu söyleyince (bizi basın olarak görmüyorlar kendilerince) ‘hayır siz basın değilsiniz’ dediler. Zaten Mezaopotamya Ajansı’na her fırsatta saldırıyorlar. Ben de uzaktan çekiyordum olanları, görüntü almaya çalışıyordum. Bir polis beni gösterdi ve diğeri yanıma geldi kimliğimi sordu, gösterdim. Enteresan bir şekilde beni içeriye götürdü çekim yapmam için. Şaşırdım yani, daha yeni içeriye almayanlar şimdi alıyor diye. Tekrar görüntü almaya başladım ki zaten saldırdılar kadınlara, o sırada beni de çekiştirerek gözaltına aldılar.”

“Direnerek kendi normalimizi kurabiliriz”

Hep olanları konuştuk, bir de kendimizi, normalimizi, olmasını istediğimiz “normal”i konuştuk Eylemle: “Çok ütopik kalıyor aslında ama gerçekleştirmek de bizim elimizde. Bizim normalimiz eşit ve rahat yaşayabildiğimiz, düşüncelerimizi söyleyebildiğimiz, bizim de geceleri sokaklarda özgürce dolaşabildiğimiz bir süreç normaldir. Mesleklerde de kadınların ayrımcılıklara maruz kalmadığı, kadın işi erkek işi diye toplumsal yargıların ortadan kalktığı bir süreç… Kadınların rahat hareket edebildiği bir süreç, kıyafetlerimizle yargılanmadığımız bir yaşam bizim normalimizdir. Kadın cinayetleri çetelelerinde sıfır rakamını gördüğümüzde bizim normalimiz olur. Bunu da ancak mücadele ile sokakları bırakmayarak, direnerek ve sesimizi yükselterek elde edebiliriz, kendi normalimizi kurabiliriz.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu